Osman Hulusi Efendi’nin Divanı Nesre Çevrildi

Osman Hulusi Efendi’nin Divanı Nesre Çevrildi

20. Yüzyıl mutasavvıf ve dîvân şâiri Seyyid Osman Hulûsî Ateş Efendi’nin Dîvânı; nesre çevrilerek yeniden yayımlandı. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nihat Öztoprak tarafından 8 yıllık titiz bir çalışma sonucunda hazırlanan eser 4 ciltten oluşuyor.

Kültür ve edebiyat dünyamıza hayırlı olsun

Nasihat Yayınları tarafından yayımlanan eserde 5 bölüm bulunuyor. Prof. Dr. Nihat Öztoprak çalışmasının ilk bölümünde Osman Hulûsî Efendi’nin hayatı ve eserlerini, ikinci bölümünde edebi kişiliğini, üçüncü bölümünde Dîvânı’nın şekil ve muhteva yönünden incelenmesini, dördüncü bölümünde Dîvânı’nın metnini ve nesre çevirisini gerçekleştirdi. Beşinci ve son bölüm ise Dîvân’daki tasavvufi kavram ve terimler, âyet, hadis ve Arapça ibareler, alfabetik şiir fihristi ve sözlük kısmı ile tamamlandı.

Somuncu Baba’nın ocağında geçen şiirce bir hayat

Osman Hulûsî Efendi’nin klasik Türk edebiyatı geleneğini 20. yüzyılda devam ettiren ve hacimli bir dîvân ortaya koyan güçlü bir şair olduğunu ifade eden Öztoprak, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Anne ve baba tarafından soyu Hz. Hüseyin kanalıyla Hz. Peygamber’e ulaştığı için “seyyid” olan Hulûsî Efendi ayrıca Meşâyıhtan Şeyh Hâmidüddin-i Velî’nin (Somuncu Baba) 12. kuşaktan torunudur. Somuncu Baba’nın Darende’de kurduğu inanç ve kültür ikliminde yetişmiştir.

Hâmidüddin-i Velî’den Hulûsî Efendi’ye kadar Somuncu Baba ocağında sohbetlerin şiirle süslendiği, gönüllerin ilâhîlerle coşturulduğu manevî ve sanat ikliminde yetişen Hulûsî Efendi, ataları gibi şiire meyletmiş, şiirle konuşmuş, şiirle cevap vermiş, şiirce hayat yaşamış bir şairdir. Şiirin yerini nesre bıraktığı bir dönem olan 20. yüzyılda o, şiirle fikirlerini kalıcı hâle getirmiş, bedenen ulaşamadığı yerlere şiirle ulaşmıştır. Şiiri bırakmamış hem de hacimli sayılabilecek bir dîvân oluşturarak dîvân ve tekke şiir geleneğini devam ettirmiştir.”

Hulûsî Efendi’nin kuvvetli bir dini bilgi ve kültüre sahip olduğuna dikkati çeken Öztoprak:

“Gerçek sanatkâr için sadece heyecan yeterli değildir. Sadece ilim ve kültür de kuru kalabilir. Hakiki sanat eseri, kültür ve heyecanın müşterek mahsulüdür. Bir şair olarak Hulûsî Efendi’de her iki vasıf da fazlasıyla vardır. O kuvvetli bir dini bilgiye sahip olduğu kadar dini kültüre de hâkim idi. Onun şiirleri bu bilgilerin aşkla yoğrularak yansıtılmasından ibarettir.” dedi.

Zaman geçtikçe dil geçmişe yabancılaşıyor

Çalışmanın en önemli bölümünün şiirlerin nesre çevirisi olduğunu kaydeden Öztoprak, özellikle dil ve kültüre yabancılaşmadan kaynaklanan kelimelerin anlaşılamaması meselesine burada da rastladığını, bu nedenle şiirlerin anlamını açıklayarak günümüz insanıyla Hulûsî Efendi arasında köprü kurulmasının zaruri bir hâl aldığını dile getirdi.

Geçen zaman içinde dilin geçmişe yabancılaştığını ve bunun sonucunda 20-30 sene önceki eserlerle bile insanların bağının koptuğunu söyleyen Prof. Dr. Nihat Öztoprak:

“Merhum Hulûsî Efendi’nin şiirlerinin anlaşılmasında da benzeri zorluklar yaşanmıştır. Onun bazı şiirlerinin anlaşılamamasının yegâne sebebi yalnızca kültürel yabancılaşma değildir elbette. Mutasavvıf bir dîvân şairi olması sebebiyle şiirlerinin zahirî anlamının yanında bâtıni anlamı da vardır. Onları anlamak için dîvân şiirinin estetik anlayışını, tasavvufun terim ve deyimlerini, dini-tasavvufi kültürü, büyük mutasavvıfların kıssalarını bilmek gerekmektedir.

İşte bu sebeple Hulûsî Efendi’nin şiirlerinin anlamlarının ortaya konması, böylece günümüz insanıyla onun şiirleri arasında köprü kurulması zaruret halini almıştı. Bu nedenle Dîvân’da yer alan şiirlerin nesre çevirisini gerçekleştirdik ve çevirinin yanında metinde bazı düzeltmeler de yaptık.” diye konuştu.